19. yüzyıl İstanbul’unda meşhur Çankırılı
şekerciler vardı. Anadolu’nun bu kıraç
beldesinden başkente gelenler muhtemelen
hemşerileriyle dayanışma içinde bu meslek
koluna yönelirlerdi. Çankırı’nın Orta
beldesinden gelen İsmail Hakkı Bey de
sanatı sarraflık olmasına rağmen kendini
Bahçekapı’daki Hamidiye Caddesi’nde
şekerciler arasında buldu. 1864’te, mekân
edindiği binanın bodrum katında akide
şekeri yapmaya başladı; kendisine yardım
eden oğullarıyla her geçen yıl çeşidi artan ve
alışkanlık yaratan tatlı çeşitlerinin yanı sıra
poğaçayı İstanbullularla tanıştıran ve sevdiren
kişi oldu. Oğullarından Mustafa bir yandan
babasına yardım eder, bir yandan da Arpacılar
Camii’nde müezzinlik yapardı. Asırlık bir
lezzet ve ticaret geleneği mülkiyet bakımından
yüz yıl içinde değişiklikler yaşadıysa da
ilk şekerci dükkânının yeri ve damaklarda
bıraktığı tat hiç değişmedi.
İstanbul ticaretinin kalbi denebilecek
birkaç merkezden biri olan Eminönü’ndeki
dükkân çok geçmeden saygın ticaret
kayıtlarında da kendini göstermeye başladı.
Bunlardan biri olan Annuaire Oriental’e göre,
şekerciler arasındaki “İsmail Hakkı” 1888’de
Bahçekapı’da No. 4’te faaliyet gösteriyordu.
Dükkânın sağında ve solunda terziler ve bir
saatçi dükkânı vardı. Bundan bir yıl sonra
İsmail Hakkı Bey’in adı hem Bahçekapı No.
4, hem de Alaca Hamam Caddesi No. 72’deki
şekerciler arasında kaydedilmişti.31891
yılında şekerci dükkânı, komşusu terziyle
yer değiştirip kapı numarası olan dükkâna
geçti. 1902 yılının başında ise Bahçekapı’da
“Hacı Mustafa” ve “Hacı İsmail” adlı iki ayrı
şekerci bulunuyordu.
1921’e kadar bu iki dükkânla yola devam
edildikten sonra marka ismi giderek
belirginleşmeye başladı: “Hacı İsmail Zade
Hafız Mustafa.” 1924’te Hafız Mustafa
yıllar içinde uzmanlaştığı bir başka ürün
olan börekleriyle Yerebatan’da boy gösterdi.
Börekçinin ardından Beyoğlu’nda Dudu
Odaları Sokak’ta “İsmail Hakkı” adlı bir
şekerci daha açıldı. Babadan şekercilik
mirasını devralan yalnızca Hafız Mustafa
değildi. Diğer oğlu Ömer Lütfi de Hafız
Mustafa gibi mesleğe gönül vermişti. Ancak
iki kardeşin kendilerine ayrı birer yol çizdiği,
Hafız Mustafa’nın Kandman, Ömer Lütfi Bey’in
Cebeci soyadlarını almalarından da
anlaşılabilir. Zaten 1929 sonrasında dükkânın
şöhreti iyiden iyiye “Hafız Mustafa”yla
sabitlenmiş, 1930 tarihli bir kayıtta
olduğu gibi nadiren de “Hafız Mustafa ve
Mahdumları” şeklinde bilinir olmuştu.
Hafız Mustafa müessesesi 1926’dan 1938’e
kadar Paris, Brüksel, Liege gibi farklı şehir
ve ülkelerdeki uluslararası fuarlardan on
bir kez ödül almıştı. Genç Cumhuriyet’in
yeni kurumlarından Harici Ticaret Ofisi
de gazetelere verdiği bir ilanla 1932 yılında
Bari Şark Panayırı’na katılan ve övgüler alan
Hafız Mustafa gibi bazı şirketlere teşekkür
ediyordu. Bu yıllarda işlere ağırlığını
koymaya başlayan Hafız Mustafa’nın oğlu
Cemil Bey de daha evrensel bir lezzetin
peşine düştü. Gazetelerde kakao ithalatının
tartışıldığı günlerde Hafız Mustafa ve
Mahdumu’nun yeni markası “Çikolat Cemil”
doğmuştu bile…Öte yandan, Çikolat
Cemil’in hem ürün hem de marka olarak Hafız
Mustafa’nın önüne geçmesi zordu. Hafız
Mustafa kızının düğünü bile gazeteye haber
olan “maruf bir tüccar”dı.
Cemil Bey verdiği ilanlarda halefi olduğunu
vurguladıysa da babasının isminden hiç
vazgeçmedi. Bir şekerci için yılın en önemli
dönemleri olan bayram günlerinde verilen
ilanlarda müşterilerine “Bayram şekerlerinizi
Bahçe Kapı Numara: 90, Hafız Mustafa ve
Mahdumu’ndan alınız diyordu. 1929’dan
itibaren satılan ürünler arasında görülen
tahin ve helva da Hafız Mustafa’nın nam
yaptığı alanlardan biri oldu.Cemil Bey
müşterilerinin bayramını tebrik etmek için
yayınladığı ilanlarda artık adeta mahlası olan
“çikolat”ı kullanıyordu: “Hafız Mustafa ve
Mahdumu Çikolat Cemil Bayramınızı Tebrik
Eder.”
Cemil Bey 1947 yılında vefat etti ve takip eden
on yıl içinde kendisi ve babası için okutulan
mevlitlerle anıldı. Vefat ettiği yıl itibariyle
Hafız Mustafa işletmesi seksen yılı geride
bırakmış köklü bir işletme konumundaydı.
Onu yaşatma ve ileri götürme görevi de
eşi Vasfiye Hanım ve torunu Sönmez C.
Kandman’a düştü. 1948’de firmanın adı ve
logosu Resmi Sınai Mülkiyet Gazetesi’ne
“Hafız Mustafa Oğlu Cemil Halefi S.
Kandman” olarak tescil edildi. Şekerci
dükkânının yeni patronları ilk yıllarında
“Hafız Mustafa Kandman” olarak bilinmeyi
tercih ettilerse de, ilerleyen yıllarda tescil
ettirdikleri ismi kullanmaya başladılar. İlan
şöyleydi:
“Dikkat… Dikkat…
Şeker Bayramı Geldi.
Hem ucuz, hem de ağız tadı ile nefis bayram
şekeri yemek isteyen sayın halkımızın
Bahçekapı’da mamulatının nefasetiyle meşhur
ŞEKERCİ HAFIZ MUSTAFA
Oğlu Cemil halefi S. Kandman
Mağazasına uğramadan başka yerden bayram şekeri almamalarını tavsiye ederiz.
Bayram şekerlerinizi sergi yerindeki Yenen
paviyonundan alırsanız bir taşla iki kuş
vurmuş olursunuz.”
Vasfiye Hanım ve Sönmez Bey, köklü
bir işletmeye sahip olmanın öneminin
farkındaydı; nitekim bu yıllarda verdikleri
ilanlarda sürekli bir tarih vurgusu yaptılar.
Reklam sloganları 1957 yılında “94 senelik
şekerciniz”, 1963 yılında da “99 yıllık tecrübe”
idi. Bu yıllarda şekercinin tanıtımını
yapan yalnız kendileri de değildi. Migros
gibi Hafız Mustafa ürünleri satmakta olan
saygın işyerleri de kampanyalarında asırlık
şekerciden “Hafız Mustafa şekerleri 1 kilosu
yalnız 500 kuruşa Migros’ta” gibi ifadelerle
söz ediyordu. İşyerinin ürün yelpazesi hayli
geliştiyse de 60’lı yıllarda işin omurgasını
badem ezmeleri, çikolata, pasta, şeker gibi tatlı
türleri oluşturuyordu.
Şekerci Hafız Mustafa’nın disiplinli ve sevilen
patronları, Sönmez Kandman’ın oğlu Mustafa
Nihat büyüdüğünde işleri ona devrettiler.
İşletmede başlayan “İkinci Mustafa” devri
de 1993 yılına kadar sürdü ve Nihat Bey’in
başka sektörlere ilgi duyması nedeniyle
son buldu. Dükkânı satın alan Mustafa
Altuncu bu tarihi mirası köklerine ve ruhuna
dokunmadan büyütmeye gayret etti. Hacı
İsmail Hakkı’dan itibaren beş kuşak eskiten
şekerci, yeni sahibiyle şubeleşmeyi denediyse
de on dört yıl sonra 2007 yılında yeni bir
yatırımcı ile buluştu: Avni Ongurlar. Hafız
Mustafa Şekerlemeleri’ni bilimsel açıdan
işletme olarak inceleyen akademisyen Esra
Dil, kuruluşun el değiştirmesine rağmen asrı
aşan bir birikime dayanan ürün çeşitliliğini,
üretme biçimini, marka anlayışını ve imkânlar
ölçüsünde kadrosunu koruduğunu tespit
etmektedir. Taşıdığı bu özelliklerle işletme
yaşadığı el değiştirmelere rağmen yüzyıllık
marka kimliğini korumaktadır.
Hafız Mustafa Şekerlemeleri’nin nevi şahsına
münhasır son sahibi Avni Ongurlar, Hafız
Mustafa’dan, Cemil Bey’den adeta aile fertleri
gibi söz etmektedir. Tekstil gibi farklı bir
sektörden gelen Hacı Avni Bey, işyerinin
tarihi kökleriyle duygusal bir uyum içinde,
Hafız Mustafa’nın en sağlıklı olan ürünlerini
en ehven fiyata satıyor, müşterilerini güler
yüzle karşılıyor ve uğurluyor. Bahçekapı’da
2007 yılında 100 poğaça satarken bugün 2500
tane satması da, İspanyolca, Fransızca kaleme
alınmış turist rehberlerine, anı kitaplarına
girmesi de belki bu yüzden.
Hafız Mustafa'yı anlatan eserler içinde
şüphesiz en ilgi çekici olanı Kolombiyalı
yazar Francisco Leal Quevedo'nun kaleme
aldığı "Los Secretos de Hafız Mustafa"
(Hafız Mustafa'nın Sırları)'dır. Yazar, eserini
şöyle tanıtmaktadır:"Bu kitap için şöhreti
sınırları aşan unutulmaz bir mekandan ilham
alınmıştır"
Hafız Mustafa günümüzde Taksim,
Sultanahmet, Sirkeci ve Bahçekapı’daki
dört şubeyle İstanbul’un sözlüğüne girmiş
durumda.27 Eski bir İstanbullunun dediği gibi,
tatlısı, şekeri, böreği ve poğaçasıyla olduğu
kadar müşterilerine sunduğu güler yüzle de
meşhur…