Türkiye’nin güneydoğusunda bir lezzet
diyarıdır Gaziantep. Şehrin binlerce yıllık
yaşam alışkanlıkları içinde hamur işleri,
kebaplar ve tatlılar ayrı bir yer tutar. Öyle
ki baklava deyince akla önce bu şehir gelir,
baklavacının Antepli ustası varsa tercih edilir.
Bu kültür içinde yoğrulan ailelerden birinin de
namı Güllü idi. Güllü ailesi 1800’lü yıllardan
beri baklavacılık yapıyordu. Kuşaktan kuşağa
aktarılan bilgilere göre, ailede baklavacılığa ilk
başlayan kişi Gaziantep’te “Güllü Çelebi” diye
anılan Hacı Mehmed Çelebi’ydi. Güllü Çelebi,
sanatını geliştirebilmek için Halep ve Şam’a
gitti ve altı ay kalıp baklavacılığın inceliklerini
öğrendi. Gaziantep’e dönünce de bir baklava
tezgâhı kurdu. Güllü Çelebi’nin vefatından
sonra ismi Güllü olan eşi de bir süre evde
yaptığı baklavaları oğullarına sattırarak
ailenin geçimini sağladı. Baba mesleğini
devralan Hacı Mahmud Güllü (1859-1928),
oklavayla tek tek açılan ince yufkadan baklava
yapımını başlattı. Hacı Mahmud Güllü’nün
dört oğlu da baklavacı olarak yetişince, Güllü
ailesinde baklavacılık bir gelenek halini aldı.
Sonraki nesiller Hacı Mehmed Said Güllü
(1879-1962), Hacı Mustafa Güllü (1882-1927),
Ali Güllü (1892-1947), Hacı Mahmud Güllü
(1899-1985) idi. Henüz 19. yüzyılda bile oldukça geniş bir
aile olan Güllüler devlet kayıtlarında pek çok
işkolunda görülmektedir ve bunlardan tam
olarak hangilerinin daha sonraki yıllarda
tatlıcılığa gönül veren Güllülerden olduğunu
tespit etmek hayli güçtür. Osmanlı’nın
Ayıntab’ında hanlar ve camiler gibi pek çok
mekân vakıflar idaresindedir. 1901’de Güllü
Çelebi oğlu Hacı Mahmud Güllü de bu
vakıflardan birine ait Alaüddevle Camii’nin
mütevellisi olarak karşımıza çıkar. 159
numaralı “Ayntab Şer’iyye Sicilleri”nde
karşılaşılan “Kebâbcı Hacı Mahmud bin
Kebâbcı Güllü Çelebi demekle ma’ruf
Mehmed Şerif” ifadesi Güllü ailesinin
kebapçı olarak geçmişinin daha erken
tarihlendirilmesine olanak sağlamaktadır. 1905 yılında Alaybeyi Camii’nin vakfiyesi olan
iki dükkan ile ilgili mahkeme kayıtlarında
“Kebâbcı Hacı Mahmud”un iş yeri de
belirtilmişti. Buna göre kebapçı dükkanı,
Uzun Çarşı’da bulunan şehrin geleneksel
alışveriş mekanlarından biri olan “Helvacı
Pazarı”ndaydı.
Pek çok toplumsal vakanın çözümlenmesinde
roller alan Güllü Çelebi’nin oğullarından Hacı Mustafa, babasından aldığı iş ahlakını ve
lezzet sırrını oğlu Mustafa’ya aktarmıştı. O da
bayrağı biraz daha ileri taşıyarak Hacı Nasır
Camii bitişiğindeki eski nalbant dükkânına
yerleşti. Burası yalnızca baklavacı değildi,
aynı zamanda kebapçıydı da… Özellikle
Antep’e özgü sabah yemeği beyran dükkânın
rağbet gören ürünleri arasındaydı. İki kez
kutsal topraklara giden Hacı Mustafa Bey, bu
seyahatlerin ikincisinin ardından sağlığını
kaybetti ve 1928 yılında vefat etti. Fakat artık
oğulları da baba mesleğinin erbabı olmuştu.
1930’larda tahta kutular içinde civar illere
gönderilen kuru baklavalar, Güllü ailesinin
ününü Gaziantep dışına taşıdı.
Eskiden beri ayrı baklava dükkânlarından
ziyade kebapçıların baklava sattığı
Gaziantep’te 1930’larda bu manada bazı
yenilikler gözlenmeye başladı. Bunlardan
biri, Güllü Ali’nin yalnızca baklava satan ilk
dükkânlardan birini Suburcu Caddesi üzerinde
açmasıydı. Ardından Güllü Said de aynı cadde
üzerinde, Maarifin Bahçesi karşısındaki köşe
başında baklava dükkânı açarak üzerinde de
bir otel tesis etti.Milli Sanayi Kataloğu’nda
1930’da Gaziantep’te iş yapan on üç baklavacı
içinde yer alan “Güllü Zade Said” ayrıca Aziz
Hacı Nasır Çarşısı’nda gözüküyordu. Aile
fertlerinin anlatılarına göre kardeşler küçük
antlaşmazlıklar dışında birbirleriyle iyi geçinir,
zorlu ticaret koşullarıyla beraberce mücadele
ederlerdi.
1935 yılına ait istatistiklere göre Gaziantep’te
73 ekmekçi, baklavacı, kadayıfçı vardı. 1938 yılında ise temel işkolu baklavacılık
olanların sayısı yalnızca üçtü: Ali Güllü, Said
Güllü, Mehmet (İnal) Usta. 1942-1943 yılına
gelindiğinde de bu üç ismin değişmediğini
Gaziantep'teki ilk mağaza görmek mümkündü. 1944-1945 yılları
için hazırlanan Türk Ticaret Rehberi’nde
tüccarlar, iş hacimlerine göre sınıflandırılmıştı.
Buna göre Gaziantep’te Said ve Mahmud
Güllü “fevkalade derece” tüccarlar arasında
sayılmaktaydı. İşkolu olarak “toptancı bakkal”
sınıfında kaydedilen işyeri bu tarihte yine
Hacı Nasır Camii yanında No. 14’teydi. 1949’da baklavaların rağbet görmesinden
cesaret alan Hacı Mahmud Güllü’nün torunu
Mustafa Güllü, baklavacılığı İstanbul’a
taşımaya karar verdi. Bunda İstanbul’daki
yakınlarının büyük kentte Gaziantep’e kıyasla
iki kat daha pahalı olan baklava fiyatları ve iş
potansiyeli hakkındaki yönlendirmelerinin
de payı vardı. Ancak her şeye rağmen büyük
ve riskli bir karardı bu. Zira 1949 yılında
Karaköy’de açılan işyeri, İstanbul’un ilk
baklava dükkânı, aynı zamanda Gaziantep
dışındaki ilk fırınlı baklava dükkânı olacaktı.
Öte yandan meydan tamamen boş da değildi;
İstanbul’un Pandeli, Konya Lezzet Lokantası
gibi namlı lezzet ustaları da baklava yapıyor,
hatta Konyalı baklavayı kilo işi de satıyordu. 7 Kasım 1949’daki açılış için el ilanları
bastırıldı. “Can Boğazdan Gelir” şiarıyla yola
çıkan Mustafa Güllü, bu günlerde baklavanın
yanına bir de börek eklemişti. Ancak daha
da mühimi İstanbullular baklavanın hem
tadını hem de adresini benimseyene kadar
gazetelere sürekli ilan ve reklamlar verildi.
Güllüoğlu’nun baş harfinden imal edilmiş
bir gül dalı ve baklavalardan tadan bir genç
hanım, baklavacının ilk reklam yüzü oldu.
Satılan ürünler tür bakımından sınırlı ancak
kendi içlerinde çeşitliydi: baklava, börek, fıstık
ezmesi ve kurabiye.
Mustafa Güllü, müessesenin ilk günlerini, taze
baklavayla yeni tanışan halkın önyargılarını
nasıl kırdıklarını şöyle anlatmaktadır:
Birkaç yıl bedava baklava ikram ettik. Bedava
baklava ikramı için davetiye yerine geçen el
ilanları bile bastırıp sokaklarda dağıttırdık.
Baklavanın kilosu 5 lira idi. Taksim’den,
Nişantaşı’ndan, Şişli’den telefonla sipariş
verenlere yol masrafı almadan baklava
gönderdik. Bir yandan da Atlas Sineması’nda
reklam filmi göstererek, gazete ve dergilere
reklam vererek, tünel ve tramvaylara reklam
levhaları astırarak baklavayı tanıtmaya
çalıştık. Ama asıl reklamı baklavamızı
tadanlar yaptı.
1949 yılı içerisinde Resmi Sınai Mülkiyet
Gazetesi’nde, Gaziantep’te Atatürk Bulvarı
No. 8’de faaliyet gösteren Atıf Sait Güllü
“Baklavacı Güllüoğlu” adı ve logosunu
tescil ettirdi. Ancak Mustafa Güllü artık
daha büyük bir denizdeydi ve çabalarının
karşılığını almaya başlamıştı. 1953 yılında
dükkân Karaköy’deki Halil Paşa Sokağı’ndan
Havyar Han No. 23 adresine taşındı. Karaköy
Güllüoğlu, 1970’lerde de yine Karaköy’de katlı
otopark altında, 2000’li yıllarda da bulunduğu
yeri kiraladı. Halil Paşa Sokağı’ndaki vitrinsiz,
önünde kuyruklar olan küçük dükkândan
günümüzün ilk baklava fabrikasına Güllüoğlu,
tonlarla ifade edilebilecek miktarda baklava
üretimine ulaştı.
Kurum içinde yaklaşık altmış beş yıldır devam
eden ihracat dış tanıtım geleneği hep vardı.
Nadir Güllü, okyanuslar aşan kargoların yanı
sıra on yıllardır İstanbul’dan geçen ve baklava
almak için boğazda hız kesen gemilere de
ihracat prosedürüne uygun şekilde nakit
satışlar yapıldığından söz etmektedir.
Türkiye’de konu baklava olduğunda
gazetecilerin ilk koştuğu semt Karaköy’dü.
Bir yandan geleneksel tatlarını koruyan
Karaköy Güllüoğlu, bir yandan da yaratıcı
ürünleriyle ilgi çekmeyi başardı. Nadir
Güllü’nün baklavayı tanıtım vizyonu Karaköy
Güllüoğlu’nu, Japonya’nın Elle dergisi,
ABD’den Chicago Tribune ve The New York
Times gibi basın kaynaklarına haber yaptı. Böylesi bir lezzet durağının Yusuf Ziya Ortaç
gibi müptelalarının olması çok doğaldır.
İstanbul’a ya da damak tadına düşkün pek
çok kalem erbabı da “İstanbul’un eskimeyen
tatları” arasında Karaköy Güllüoğlu’nu işaret
eder. Karaköy Güllüoğlu, bünyesinde
yetiştirdiği onlarca ustayla asırlık lezzetine her
kesimden insanı alıştırdığı gibi, aile içinden
hem ustalarını hem de yöneticilerini çıkararak
gelecek nesillerin de kalplerine girmeye
devam ediyor.
Baklavacılık mesleğine yön veren ve birçok
baklava ustası yetiştiren büyük usta Hacı
Mustafa Güllü, 21 Şubat 2012 tarihinde vefat
etti. Rahmetli Hacı Mustafa Güllü’nün
beş oğlundan dördü halen baba mesleğini
sürdürüyor. En büyük oğlu Nejat Güllü
1983’te, diğer oğlu Faruk Güllü ise 1993’te
müesseseden ayrılıp kendi başlarına mesleği
devam ettirme kararı aldılar. Nadir ve Ömer
Güllü kardeşler ise, Karaköy’deki müessesede
babalarının yanında kaldı. Hem Yönetim
Kurulu Başkanlığı hem de baklava ustalığı
yapan Nadir Güllü; kardeşi Ömer Güllü,
çocukları Ebru Güllü Abanoz, Tuğba Güllü
Sürmeli ve Murat Güllü ile birlikte aile
mesleğini sürdürüyor.